1474 yılında Karamanoğulları meselesinin nihayetlendirilmesinden sonra Karaman valiliğine Şehzade Mustafa tayin edilir. Ancak Develikarahisar'da Karamanoğulları kumandanı Atmaca Bey direnmeye devam etmiş ama bir sonuca varamayacağını anlayınca kaleyi Şehzade Mustafa’ya devretmiştir. Fakat kendisine Karamanoğulları’ndan yardım gelmeyeceğini anlayarak kaleyi Şehzade Mustafa'ya teslim etmek istediğini bildirmişti. Bunun için esasen hasta olan şehzade kaleyi teslim almış, ancak dönüşte Bor'da ölmüştür.
Bu suretle Karaman işi sona ermiş, Kayseri de Osmanlı topraklarına katılmış olur. Şehzade Mustafa ölümünden sonra Karaman valiliğine Cem Sultan getirilmiştir.
Kayseri Osmanlı dönemine geçtikten sonra hiç savaş görmemiştir. Fakat Doğu seferine çıkan padişahlar, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve IV. Murad hem asker toplamak, hem de halka destek ve moral vermek için Kayseri'ye uğramışlardır.
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran ve Mısır seferlerinde Kayseri'ye uğramış ve 4 gün kalmıştır. Çaldıran Savaşı'na giderken Kayseri'de dört gün kalan Yavuz'un ordusuna buradan çok sayıda asker katılmıştır. Yine Kanuni Sultan Süleyman, Irak Seferi'nde Kayseri'ye uğrayarak dört gün kalmıştır. Sutan IV. Murad ise Revan Seferi esnasında Kayseri'ye uğrayarak beş gün kalmış ve hazırlık yapmıştır.
Kayseri'de ilk nüfus sayımı 1520'de yapıldı. O tarihte 10 nahiye, 86 köy, 276 mezra ile Yeşilhisar kazasının bağlı olduğu şehrin toplam nüfusu 38.798 kişiydi. Osmanlı yönetiminin ilk dönemlerinde Kayseri doğuda sınır şehri olması nedeniyle fazla güvenli değildi. Bu nedenle nüfus artışı yavaş oldu. Yavuz'un seferlerinden ve özellikle Memluklu tehlikesinin bitmesinden sonra şehrin nüfusu hızlı bir artış gösterdi.
Ticaret ise oldukça hareketli idi. Bedesten civarında sarraflar, haffaflar (ayakkabıcılar) bulunuyordu. Debbağcılık (deri işlemeciliği) ileri durumdaydı. Şehirde çullalı, hallaç, kasab, taşçı, zaviyedar, hattat, türbedar, nalbant, kaşıkçı, bezirci, sabuncu, korucu, tellal, merkebci, gülcü vs. gibi muhtelif meslek dallarının bulunduğu, kayıtlarda yer almıştır.
16. yüzyılda Kayseri, 20.000'i geçen nüfusuyla Anadolu'nun büyük şehirlerindendir. Sicillerde yer alan çeşitli vergi kayıtlarından bu nüfusu belirlemek mümkün olmaktadır. 17. yüzyılda da Kayseri, sur içinde düzenli bir şehircilik yapısına sahipti. Bu dönemde canlı bir imar faaliyeti göze çarpmaktadır. Meydan kapısı dışında büyük bir çarşı oluşmuştu. Hisar önünde bir ekmekçi fırını, bir kahve tahmisi ve 11 dükkan, bir kahve dükkanı, bir bakkal dükkanı, 4 arabacı dükkanı inşa edilmişti. Kayseri Bedesteni Bursa'daki Mustafa Bey Evkafı'na bağlıydı. 1675 tarihli bir kayda göre, Bedesten'in 3 tarafına bitişik olarak 6 dikici dükkanı, 2 derzi, bir hallaç dükkanı, 36 kuyumcu dükkanı olmak üzere 55 dükkan bulunmaktaydı.
Değişik kaynaklarda verilen farklı rakamlar ve yapılan sayımlar topluca değerlendirilerek ortalaması alındığında, 16. yüzyılın başlarında 38 bin olan nüfusun, aynı yüzyılın sonunda 33 bine düştüğü görülmektedir. Şehir giderek fakirleşmiş ve nüfusu 17. yüzyılın başlarında 23 bine, aynı yüzyılın sonlarına doğru 20 binin altına inmiştir. Nüfus azalmasının en önemli sebebi, Rumeli'de fethedilen yerlere göçün teşvik edilmesidir. Gerileme döneminde göç tersine dönünce nüfus tekrar artmıştır. Şehrin istikrarsız bir gelişme gösteren nüfusu, 18. yüzyılın ortalarında 30 bine yükselmiştir.
19. yüzyıla gelindiğinde, Kayseri'deki gelişimin ve imar faaliyetlerinin devam ettiği görülür. İç kalenin güneybatısında yer alan ve daha önce bir yangın geçiren Kapalıçarşı, 1859 yılında halk tarafından yeniden inşa edilmiştir. Çarşıda 800 dükkan yer almaktaydı. Kapalı çarşının yapımı, şehirdeki ticaretin canlılığının bir göstergesidir. Yine 1803 yılında Atpazarı'nda 18 dükkan, 1806 yılında hükümet dairesinin yanında bir askeri kışla inşa edildiği bilinmektedir. İmar hareketlerinin yanısıra şehir 1835 yılının Ağustos aynıda büyük bir felaket yaşamıştır. Sözkonusu tarihte meydana gelen depremde, birçok ev yıkılmış veya harap olmuş, 1064 kişi de hayatını kaybetmiştir.
19. yüzyılın bazı dönemlerinde şehir nüfusu ile ilgili şu bilgiler mevcuttur: 1831'de yapılan sayıma göre şehirde 13.466 erkek nüfus yaşamaktaydı. 1892 yılına ait Ankara Vilayet Sahıamesi'nde ise 49.498 nüfus olduğu belirtilmektedir. Nüfusa ait bu rakamlar şehrin alan olarak da büyüdüğünün kanıtlarıdır.
Nüfustaki bu artış ve buna bağlı olarak da şehrin alansal gelişiminde rol oynayan birtakım faktörler vardır. Söz konusu etkenlerin başında şehrin ticari fonksiyonu gelmektedir. Sancak merkezi olması nedeniyle idari fonksiyonun da bu konuda payı olduğunu belirtmeliyiz. Cuinet'nin belirttiğine göre, şehirde 6 kervansaray bir hastane ve ticaret mahkemesi vardı . Belediye teşkilatı ise 1871 yılında kurulmuştu. Yüzyılın sonuna doğru küçük sanayinin gelişmekte olduğu görülür. Bunun yanında başından beri Kayseri için en önemli geçim kaynağı olan ve ova tabanında sürdürülen tarım da göz önüne alınırsa, bütün bu faktörlerin biraraya gelmesi, şehrin nüfus ve buna bağlı olarak da alan bakımından büyümesini sağlamıştır.
20. yüzyıla gelindiğinde, şehrin daha önceki dönemlere oranla iyice geliştiği görülür. Yüz yıl başında Ahmet Nazif Efendi, Osmanlı Devleti'nin resmi belgelerine dayanarak şehir nüfusunu 56.178 olarak bildirmektedir. Yine bu dönemde şehirde 108 mahalle bulunmaktaydı.
Yüzyılın başındaki Kayseri, dar sokakları, bu sokakların kesiştiği yerlerde veya cami, mescid, okul önlerindeki organik meydanları ve çıkmaz yolları ile bir ortaçağ şehri görünümü taşımaktaydı.
Bu dönemde Kayseri'de 12.811 hane, 3.722 dükkan ve mağaza, 120 fırın, 30 han, 11 hamam, 250 ambar ve samanlık, 150 cami ve mescid, 56 sıbyan mektebi, 6 erkek ilkokulu, 3 kız ilkokulu, 8 kilise, 2 kütüphane, 39 medrese, 123 çeşme ve sebil, 31 tekke ve zaviye, 1 kıraathane, 1 hükümet konağı, 1 askerlik dairesi, 1 cephanelik, 1 belediye konağı, 1 gureba hastanesi, 1 mülki idadi, 2 belediye bahçesi ve 1 güherçile fabrikası bulunmaktaydı. Ahmet Nazif, bu dönemde şehirdeki ticaret hakkında şu bilgiyi vermektedir. "Kayseri'deki ticaret türü çeşitli ise de başlıca iki kısma ayrılır: Birisi nakdi sermayesi ile ticaret yapan servet ve zenginlik sahipleri, diğeri küçük sanat ve el emeği ile çalışan çiftçi, teymurcu, kuyumcu, saatçi gibi çalışan sanatkarlardır. Bu son uğraşının çeşidi kırkı geçer". Bu özellikleri ile Kayseri, yüzyılın başında, nüfusu, idari fonksiyonu, gelişmiş ticareti ile günümüz koşullarındaki orta büyüklükte bir şehir özelliği göstermekteydi. |